top of page

SEVGİ GÜRBÜZ

İBOCUĞUMA


Canım İbocuğum,


Gideli 1 yıl oldu, hasretin her geçen gün daha da artıyor. Yokluğuna nasıl dayanırım, sensiz nasıl yaşarım derken bir yıl oldu. İnsan ne tuhaf bir yaratık, her şeye katlanıyor. Annemin deyimiyle "Allah kuluna katlanabileceği kadar acı verir", demek ki o güç varmış bende. İnsan her şeye katlanıyor, her yeni duruma uyumlanabiliyor ve kendini yeniden formatlıyor. Yaşama içgüdüsü öylesine güçlüymüş ki… Seni kalbimde hep canlı tutarken ve yokluğuna üzülürken, diger taraftan Elifciğimiz ve kendim için dimdik ayakta olmalıyım motivayonu ile ayakta kalmaya, mutlu olmaya çalışıyorum.


Canım İbo cuğum, 35 yılı aşkın bir sure birbirimizin hayatındaydık. Bilirsin, ben doğum tarihlerini çok aklımda tutamam, dolayısıyla ilk ne zaman tanıştık, nişanlandık, evlendik, benim için daha yeni yeni ezberime alabildiğim tarihler.


Ben hatırlayamazdım ama sen her zaman bana söylerdim. Ne hafızan vardı..


Üniversite 1 ya da 2. sınıfa giderken bir gün bölümde Memnune bizi tanıştırmıştı. Bana sıkı sıkı tembihlemişti, bak bu çocuk çok sıkıdır, pırlanta gibidir, sağlamdır, akıllıdır, seni asla üzmez, yolda bırakmaz, hem de akademik olarak çok iyidir, sana yardımı dokunur. Sakın peşini bırakma diye.

Benim o zamanlar aklım bir karış havada, karşıma kim bilir daha yakışıklı ne kısmetler çıkacak umudu içinde, üstelik kara gözlüklerinin arkasından gözlerini de görememişken bana hiç cazip gelmemiştin…

Yıllar geçti, aynı bölümde zaman zaman karşılaştık, selamlaştık ama gerçek anlamda hiç sohbetimiz, temasımız olmamıştı. Ta ki son sınıf, son dönem bitirme projemiz olan Fortran programını bir türlü çalıştıramayıp zamana sıkışınca çaresiz kalıp son anda senin kapını çalıp yardım istediğimde yaklaşımının inceliği, sıcaklığı, yumuşaklığı, hele bir de gözlüklerin ardında o derin bakan güzel gözlerini farkettiğimde benim için doğru insanın sen olduğunu iliklerime kadar hissettim ve peşine düştüm. Seninle değişik ortamlarda karşılaşabilmek için resmen iz sürmeye ve çeşitli numaralar çevirmeye başladım. Senin gibi zeki birinin bunu farketmemesi mümkün değildi. Bir gün beni bira içmeye Kızılay'a davet ettin ve sonrası su gibi geldi… İlk tanıştığımızdan hemen sonra heyecanla Nurcan'a gidip seni anlattığımı hatırlarım.


Canım benim.. Tanıştığımızda hala ODTÜ Bilgi İşlem Merkezi'nde çalışıyordun. Ben henüz çalışmaya başlamamıştım ve ailemden de harçlık alamadığım için beş parasızdım. Sen her ay aldığın maaşın bir kısmını annene verip geri kalanını benim için harcardın. İkimizin de sohbet, içki, yemek çok sevdiğimiz şeylerdi ve haftanın en az iki günü bir yerlere gidip yer içerdik ve hesabı her zaman sen öderdin. Ta ki paran bitinceye kadar. Bittiğinde bir sonraki maaşı beklerdik. Hiç bir gün sorgulamadan ya da başıma kakmadan bu rutin böyle devam etti. Hiçbir zaman paranı üstüne başına bir şey almak için harcamazdın, üstün basin temiz ama her zaman aynı kıyafeti giyerdin. Ama bir gün de yemeğe içmeye harcadığımız parayı bu tür ihtiyaçların için harcamazdın. Konuşacak ne çok şeyimiz vardı... Kendimizden, dünyadan sanattan, politikadan her şeyden, ama her şeyden konuşurduk. Sohbetlerimize hiç doyamazdım, hiç bitmesin hep sürsün isterdim. Gecenin bir yarısına kadar sürerdi, sonra sen beni evime bırakır, oradan evine giderdin..Birbirine tam ters istikametlerde ve oldukça uzak olmasına ragmen birgün bundan şikayet etmedin ve bu rutin hiç değişmedi.


Para, maddiyat senin için her zaman bir araçtı, hiç değer vermezdin, tutmaya çalışmazdın. Elinde ne kadar varsa sonuna kadar sevdiklerin için gözünü kırpmadan harcardın. Benim yanı sıra gelen arkadaşlarımın hesabını da her zaman öderdin. Hayatımda senden daha cömert başka birini görmedim Hatta evlendikten sonra para sıkıntısına çok sık düşerdik ve ben sana biraz kızardım doğrusu, paranın hesabını yapıp biraz daha dikkatli harcasan diye. Aramızda hiçbir zaman kimin ne kadar parası var hesabı yapmadık. Ödemeleri benim hesaplarım üzerinden yaptığımız için sen maaşını alır içinden cüzzi bir harçlık alır geri kalanını benim hesabıma yollardın ve bir daha asla bu parayı nereye harcadın hesabını sormazdın. Özellikle Elifciğimizin ilk yıllarında gelirimiz göreceli olarak düşüktü ve sen kendi işini yaptığın için eline çok para geçmezdi. Elifciğimizin eğitimi, sağlığı, keyfi için hiç bir masraftan kaçmazdık, ne gerekirse harcardık. Kalan paramızı benim ailemin ihtiyaçları için ve de benim iş standartlarım gereği için harcardık ve ayın sonunu zor getirirdik. Böyle dönemlerde her zaman özveride bulunan sen olurdun, kendin için asla hiçbir harcama yapmazdın. Yıllar boyu üstüne doğru dürüst bir şey almadın, ama benim ya da Elif in her istediğini gerçekleştirmek için çırpınırdın, sanki sana alınıyormuş gibi sevininirdin. Seni bir şeyler alman konusunda zorladığımda benim düzenli gelirim yok ben haketmiyorum derdin. Senin kadar mütevazi başka birini tanımadım çevremde. Ta ki son 10 yıl içinde gelirimiz daha iyi bir noktaya geldiğinde hele ki sen son işinde çalışıp göreceli iyi para kazandıktan sonra kendine bir şeyler almaya başladın ve hatta beni çok şaşırtacak şekilde resmen marka giyinir oldun. Belli markaları takip eder, kendine sevdiğin renklerde — ki somon ve kırmızı tonları idi, asla siyah, beyaz, mavi yeşil, gri gibi renkleri giydiremedim sana — bu renklerin birbirine yakın tonlarında kısa kollu, uzun kollu, t shirt çeşitlerini alırdın. Giysilerini son derece düzenli bir şekilde dolabında saklardın — kısa kollular bir arada, uzun kollular bir arada, hepsi üst üste, çok hoş bir renk armonisi oluşturacak şekilde düzenlerdin. Çıkardığın giysileri hemen ya yıkamaya atardın ya da daha giyilebilecek gibiyse hemen dolaba kaldırırdın. Bütün evliliğimiz boyunca kendi işini hep kendin yapardın, birgün bile benden kendi yapabileceğin bir konuda yardım istemedin. Eve gelen yardımcılar senin bu halini çok beğenirler ve bana çok şanslı olduğumu söylemeden edemezlerdi. Dolabının fotoğrafını çekmediğime o kadar pişmanım ki, ileride torunlarınla paylaşmayı çok isterdim.


Ah İbocuğum ah… İnsanın yaşadığı, çalıştığı yer ne kadar düzenliyse kafasının içi de o kadar düzenli olur, doğru düşünür derdin. Senden öğrendiğim o kadar çok şey var ki. Her şey bir yana benim en büyük öğretmenimdin. Senden sonra bana yol gösteren, hayatımı kolaylaştıran, karar almama yardımcı olan o kadar çok böyle sözün var ki, yeri geldiğinde hemen aklıma geliyor ve ona gore hareket ediyorum.

Yüreğin ne kadar genişti. Sevdiklerinle aklını, sevgini, bilgini, paranı koşulsuz paylaşırdın. Ne kadar cömerttin. Senden yardım isteyen hiç kimseyi geri çevirmezdin. Cenazene gelenlerin hemen hepsinden bunu duydum, senin yaptığın iyilikleri andılar, çoğundan haberim bile olmadı benim. Mahallemizde çöp toplayan adamla bile iletişim kurmuşsun, hayatına dokunmuşsun. Öldüğünü duyunca adam resmen yıkıldı, onun kadar iyi bir insan nasıl ölür diye isyan etti. Senin hayrına cuma namazından sonra camide pilav döktürmüş. İnanılmaz... Ne kadar iyi bir insan olduğunu anlatmaya sözcükler yetmiyor. ODTÜ'lü arkadaşlarından pek çoğu o olmasaydı mezun olamazdım ben diye yanıma geldi, Köy derneğinde mevlütte etrafımı sardılar, biz onun çok iyiliğini gördük diye. Kardeşim Sevim, ben babamdan annemden görmediğim iyiliği, desteği ondan gördüm diye bir konuşma yaptı. O kadar çok kişi bana sarılıp teşekkür etti ki... Kimbilir kaç kişinin hayatına dokundun, yardım ettin, yol gösterdin. En başta bana... Koşulsuz sevgi, saygı, şefkat ve desteği ben sende gördüm. Varlığın çevrene huzur ve güven verirdi, her dara düşen sana gelirdi, bilirlerdi ki sen bir şekilde yardım edeceksin ve bunu hiçbir zaman da yüzlerine vurmayacaksın.


Hatırlıyor musun balayımızda Side ye gitmiştik, deniz kenarındaki bungalovlardan birinde kalıyorduk. Yan komşumuz Gudrun diye bir Almandı ve Side'den bir bıçkın delikanlıyla beraberdi. Adam bir gece kıskançlık krizi geçirip kadına saldırmaya kalkmıştı, sen olanca soğukkanlılığın ve cesaretinle adamı sakinleştirip etkisiz hale getirmiştin. İnanamamıştım yaptığına. Son derece sakin ve sevgiyle adama yaklaşıp onu yatıştırmıştın. Hayatında kaba gücü ne kullandın, ne de kullananlara sempatiyle baktın. Hele ki kadına ve çocuğa kaba güç kullananlarla yolunu derhal ayırırdın ve konu kadına/çocuğa derhal sahip çıkar kol kanat gererdin. Ne çok örnek hatırlıyorum bu konuda. Gençlere çok önem verirdin ve onlara her zaman destek vermemiz, ellerinden tutmamız gerektiğini belirtirdin. Anne babaların günahını çocuğa yüklemeyelim derdin. Geleceğimiz onlar, ne kadar destek olursak geleceğimiz o kadar güvende olur derdin. Adam gibi adamdın ve ben senin en çok bu özelliğinle gurur duydum.


Öğrenmeye yeni şeyler keşfetmeye o kadar meraklıydın ki… Senin kadar çok okuyan, okuduğunu, duyduğunu aklında tutan kimse tanımadım, adeta ayaklı Google gibiydin. Her eline geçeni okurdun, hata bizimkilerle ilk tanışmaya geldiğinde köşede bulduğun gazete parçasını bile derhal okumuştun (belki biraz bizimkilerden sıkılmıştın ama neyse). Kitapları külliyat külliyat alıp okurdun, iki arada bir arada hayatının son derece normal rutini gibi okurdun, öyle şimdi ben kitap okuyacam diye kendini kasmadan. Senin okuduklarını ben de okumayı denerdim ama senin hızına yetişmek mümkün olmazdı hiçbir zaman. Bildiklerin karşısında kendimi hem ezik hissettim, acaba ben İbo'yu ne zaman yakalayabilirim diye çok haset ettiğim oldu ama sonra bunun mümkün olamayacağını görüp vazgeçtim. Çok meraklıydın, bir çocuk meraklılığı vardı sende her zaman. Herhangi bir konuya kafayı takar, o konuda ne kadar kitap varsa alır önüne koyar ve sırayla sabırla okurdun. En son bana Tarık Dursun’un Din Bu diye üç ciltlik kitabını aldırmıştın, okuyamadan gittin. Kitapçıya gider belli kitapları orada gide gele ayaküstü okur, içeriğiyle ilgili bilgi sahibi de olurdun. Hele sinema tutkun. Seninle sinemaya gitmek en büyük keyfimdi. Filmin ne demek istediğini, önemini, oyunculukları, yönetmeni... Her şeyi konusunda bol bol sohbet ettiğimiz gerçek bir entellektüel şölen olurdu. Pek çok arkadaşım da seninle sinemaya gitmeye bayılırdı bu nedenle. Hele sonrasında güzel bir yemek ve bir iki kadeh içki içtik mi değme keyfimize. Gençliğinde nasıl bütün tiyatro oyunlarına, yaşının küçük olması nedeniyle içeri almamalarına aldırış etmeden inatla girmeye çalışıp sonunda pes ettirip girip izlediğini anlatırdın. Hayat seninle çok anlamlıydı. Dolu dolu hakkını vererek yaşadığım için hep şükreder kendimi çok şanslı sayardım.


Seninle yaptığımız Bienal gezileri başlıbaşına bir deneyim di. Genellikle Gül, bazen Çağla, ben ve sen. Biz sergilenenleri algılayana kadar sen çoktan çözümlemiş ve bize detaylı anlatmaya başlardın. Sanki daha once tanıtımına katılmış ya da broşürlerini okumuş gibi sanatçının ne anlatmaya çalıştığını, yaklaşımını, başka konularla ilişkisini... Uzun uzun tatlı tatlı anlatırdın, biz kızlar seni hayranlıkla dinlerdik, tıpkı sinema seanslarımız gibi verimli ve bir o kadar da keyifli geçerdi.


Hemen her konuda bilgin vardı.. Elif doğduğunda ailelerden kimseye haber vermedik, biz kendimiz başa çıkarız diye. Elif'i ben elime alamamıştım ama sen sanki kırk yıldır bebek bakar gibi son derece rahat eline alıp, yıkanmasını, altının değişimini öğretmiştin. Sen yanımdayken hiçbir konu benim için zor ya da bilinmez değildi, İbo'ya sorarım, ona akıl danışırım diye düşünür ve keyif yaşardım. Hele bir keresinde hamurun çıtır çıtır olmasını nasıl sağlarım diye aranırken senin ‘içine bir miktar sirke koy’ demeni hiç unutamam. Her konuda ama her konuda — günlük hayat, hastalık, psikoloji, sanat, tarih, kültür, yemek, içmek, arkeoloji… Her konuda bilgiliydin. Bu öyle bir konfordu ki benim için. Hiç bir zaman dara düşmedim bu yüzden. Hemen sana sorar, doğru cevabı alır ve devam ederdim. Keşke beynini saklayabilme imkanım olsaydı.


Bütün birlikteliğimiz boyunca bir tek kez bana sesini yükselttiğini görmedim. Ne kadar kızarsan kız, ağzını bozmadan, sesini yükseltmeden, ‘güzelim, bak şimdi’ diye başlayan cümlelerle sakin sakin derdini anlatır, itirazını yapar ya da kızgınlığını ifade ederdin. Bu kızınla da böyleydi, ailenle, iş arkadaşlarınla, sokaktaki insanlarla da. Sakinliğin, huzurun o kadar güven vericiydi ki… Herkesi etkilerdin, genç, yaşlı, kadın, erkek, herkes senin etrafında dolanırdı.


Öyle rafine zevklerin vardı ki… Sanki köyde doğup çobanlık yapmış, Dikmen'de bir gecekonduda değil de aristokrat bir ailenin yanında büyümüşçesine inanılmaz ince zevklerin vardı. Bimsa'da çalışırken, ki Bodrum katında ışıksız bir ortamdaydınız, senin masanda taze çiçek görünce çok şaşırmıştım. Çiçekçi her hafta ofiste bir tek senin masana taze çiçek getirirmiş. O sevimsiz ortamla öyle tezattı ki, ama senin inceliğini de bir o kadar yansıtan bir detay... Yemeden içmeden çok iyi anlardın, Michelin yıldızlı lokantaları bilirdin ve yurt içinde yurt dışında fırsat buldukça tadım menüleri alıp dünya paralar öderdik ve asla bu paraları verirken gözünü kırpmazdın. Parayı başka ne için kazanıyoruz derdin. Resimden anlardın, hatta ortaokul zamanında çok iyi resim de yaparmışsın. O günlerden kalma iki resmin hala duvarlarımızı süsler. Resim öğretmenin senin akademiye gitmeni çok önermiş. Bir gün bir devlet dairesinde karşılaştığınızda seni tanımış ve akademiye gitmedin değil mi diye sitem etmiş. Müzikten anlardın, tiyatro severdin, edebiyat severdin, sinema severdin... Dört dörtlük entellektüeldin. Yanısıra tarih bilirdin, arkeoloji bilirdin, ekonomi bilirdin, politikayı takip ederdin, içkiden anlardın, çok iyi yemek yapardın. Her yaştan her birikimden insanla paylaşacağın şey vardı, karşına kim çıkarsa çıksın uzun uzun sohbet edebilirdin.


Hoşgörün sınırsızdı, sevgin ve şefkatin koşulsuzdu. Hiç bir kişiyi düşüncesi ya da yaptığı bir eylemden dolayı yargıladığını hatırlamıyorum. Herkesi, her eylemi kendi koşulları içinde değerlendirmek gerektiğini söylerdin, ve bu açıdan bakıp anlamaya çalışırdın. Dolayısıyla kimseye kızıp sinirlenmezdin. Senin bütün bu yıllar boyunca iki ya da üç kez ‘artık taş olsa çatlardı’ durumlarda sinirlendiğini gördüm. Her zaman huzurlu, sakin, sağduyulu ve mantıklıydın. Öyle güven ve huzur verirdin ki bana. İçinden çıkamadığım her durumu koşa koşa gelip sana anlatıp senin yol göstermenle çıkış yolu bulurdum.


Çok iyi evlat, kardeş, çok iyi akraba, çok iyi dost, mükemmel eş ve baba idin. Elif'in senin gibi bir babası olduğu için çok gurur duyardım. Çocukken Elif'in her türlü maskaralığına boyun eğer, hiç bitmeyen bir enerjiyle oyun oynardın. Elif büyüdükçe onunla sanki erişkin biriyle muhatap olur gibi derin entellektüel sohbetler ederdin. Elif'e her zaman her konuda cesaret verir, vizyon gösterirdin. Getirdiği her türlü projeyi desteklerdin ve hep ‘Elifciğim sen bizden ileride olacaksın, onun için cesur ol, hayallerinden vazgeçme, dene ve kendine güven’ derdin. Aldığı bütün radikal kararlarda hep yanında olurdun ve onu desteklerdin, bazen benim muhalefetime ragmen. Yaşayarak öğrenmesine izin vermeliyiz derdin ve bize ihtiyacı olduğunda hep maddi manevi yanında olmalıyız derdin. Eğitimin önemine çok inanırdın ve hep Elif'i kendisini geliştirmesi için motive ederdin, yurt içi yurt dışı tüm fırsatları maliyetinin ne olduğuna bakmadan desteklerdin. O da senin gibi son derece bilge, entellektüel, akıllı ve mantıklı oldu, şükürler olsun. En son Elif'in Londra'da bir evinin olmasını çok arzu ettin, bir tanecik kızımızın da bizim buradaki standardımıza parallel bir düzeyde olması gerek derdin, biz bunca yıl onun iyi bir geleceği olsun diye çalışıp didindik, elimizde varsa koşulsuz vermeliyiz derdin.. Öyle güzel bir ev aldı ki Elifcik, eminim oralardan görüyorsundur. Bunun için o kadar çok teşekkür etti ki, bunu da eminim oralardan duyuyorsundur.


Seni anlatmalara doyamıyorum. Bu kadar özel ve güzel bir insanla yaklaşık 35 yıl bir arada yaşamak benim için büyük ayrıcalıktı, bunun için hep şükrediyorum.


Seni her zaman Sevgi, saygı ve minnetle anacağım, canım kocacığım. Işığın bol olsun...


15 Temmuz 2019

İstanbul

 
 

Recent Posts

See All

BİNGÜL ATAMAN

Elif’ciğim, canım kızım, Hani filmlerde görürüz; biri masanın başına geçer, elinde kalem, masanın üzerindeki kağıda bir şeyler karalar;...

ELİF GÜRBÜZ

Sevgili dostum, babacığım İbo’yla ne zamandır görüşemedik. Onu çok çok özledim. Kendini bu kadar özletmesine de biraz içerledim doğrusu....

TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU

1984 sıralarında NETAŞ’da Sevgi’yi tanıdım. O benim kara günlerimde dert ortağı oldu. Daha sonra eşlerimizle de bir araya gelerek dost...

Comentarios


bottom of page