Sevgili kardeşim Halil İbrahim,
Bu defter üç yıl once kaybettiğimiz canım yavrum Özgür’ümün defteri. Ne zaman bir volkan gibi duygu patlamalarım olsa hep yazdım ona, bu ikinci defter... Belki de böyle baş edebildim acılarımla, onun yokluğuyla... Hayata devam edebilmeyi, bu sayfalarda tek taraflı sohbet ederek... Ağıtlarımı, yağmurlarımı kimseye çok göstermemek için.
Şimdi sana yazıyorum. Yine isyan ediyor gözyaşlarım, hiç aklıma gelmezdi çünkü bu sayfalara seni yazmak.
Üç ay kadar oldu bizden gideli apar topar. Anneciğinin, Babacığının ve Özgür’ümüzün yanına gideli. Nasıl bir kader benimki bilemiyorum. Tabii ki bize çok emekleri geçen Fatma annem ve Aziz babamdan sonra, son beş yıl içinde en sevdiğim üç insanı; canım yavrumu, anneciğimi, en küçük kardeşimiz Turgut’umuzu. Ve dördüncü olarak da senin kaybın tuz biber ekti yaralarıma canım kardeşim, hem de hiç beklemediğimiz bir zamanda. Oysa daha çok yapacak düşlerin vardı eminim, gidilecek çok yol, yaşanacak çok güzel anlar ve yıllar.
Hani ‘Güzel insan’, ‘Adam gibi adam’ derler ya, sen bu sıfatların en güzel örneği idin. Seni sonsuzluğa uğurladığımız günün akşamı, sana yakışır güzel bir sofrada Sevgiciğim ve Elifciğim de senden öyle güzel sözlerle bahsettiler ki, hem ağladık hem gurur duyduk yine seninle. Paylaşılan bunca güzel yıllar. Ne mutlu onlara... Ne mutlu sana...
Canım kardeşim, seni tanıdığımda 20 li yaşlardaydım, ve Ağabeyini de.. Milli Kütüphane’de, halk evlerinde karşılaşırdık. Çok sakin ve sessiz bir gençtin, ama güzel sohbetlerimiz oluyordu, arkadaş olmuştuk. Bir süre sonra Ağabeyinle evlenince ailenize katılmış oldum. Çok gençtim. Öyle yenge, gelin gibi kavramlar bana uzaktı. İçimdeki insan sevgisiyle ve sorumluluklarım neyi gerektiriyorsa, doğal yapımla elimden geleni yapmaya çalıştım.
İki yıl sonra Özgür’ümüz doğdu. Evler yakın olduğu için anneciğin baktı ona, haklarını ödeyebildim mi bilmiyorum. Bir süre sonra Ağabeyin işsiz kaldı. Bir yıl kadar aynı evde yaşadık, bari bir tencere kaynasın, bir evde harcama yapılsın diye. Tabii ki Özgür’üm çok küçük, banka ve sorumlulukları, birbirimizden farklı huylarımız.. Şimdi düşününce sıkıntılı zamanlarımız olmuştur eminim..
Evliliğimizin 6. yılında sanıyorum bir mucize oldu ve babanın ve senin katkılarınla ilk evimizi aldık MESA’da. Şehir dışında belirli saatlerde vasıta geçen ama bizim evimizdi. Sekiz yıl sonra biz Eryaman’da ikinci evimizi alınca Anne ve Babanın evleri yıkılınca onları MESA’ya taşıdık ve Babacığın orada vefat etti maalesef, o fedakar insan.. İşte biz henüz MESA’da iken sen Sevgiciğin’le evlendin ve İstanbul’a yerleştiniz. Sonraki yıllar epeyce ayrı kaldık zorunlu olarak, sık sık haberleşsek bile...
Bizi once Özgür’ümüzün hastalığı yıktı. Siz de Elifciğin ameliyatlarıyla uğraştınız, daha neler neler... 2000 yılından sonra ise biz hem manevi hem de maddi çöküşler yaşadık. Üstüne ağabeyinin sağlık sorunları geldi. Sizlerin de sağlık sorunlarınızı duyuyorduk. Ah bu gurbet...
Kelimenin tam anlamıyla dibe vurunca anneciğini İstanbul’a göndermek zorunda kaldık. Onun ölümünden 10 gün once ağabeyin by-pass ameliyatı olmuştu. İki gün sonra İstanbul’a gelmek için bilet almıştık, maalesef göremeden haberi geldi. Çok üzüldüm, bunca yıl birlikte olup da o an yanında olamamak...
Tüm bu zamanlarda sen iyi kalbinle, fedakarlıklarınla bizi hiç yalnız bırakmadın, son anına kadar elinden gelenin hep en iyisini yaptın, hep teşekkür ettim sana, keşke daha çok edebilseydim… Mekanın cennet olacak biliyorum...
10 Ekim 2018
Ferhan Gürbüz
Comentarios