top of page

ELİF GÜRBÜZ

Sevgili dostum, babacığım İbo’yla ne zamandır görüşemedik. Onu çok çok özledim. Kendini bu kadar özletmesine de biraz içerledim doğrusu.


İbo’yla tanışmamız 1987 senesinde oldu yanlış hatırlamıyorsam. Karsılaştığımız andan itibaren de muhabbetimiz ballanarak, dostluğumuz derinleşerek arttı. İlk görüşte kanım ısınmıştı ona, sanırım onun da bana. 


Babamla küçükken tatlı tatlı oyunlarımız vardı. Akşam ne yaptığını hiç anlamadığım işinden dönünce beni parka götürmesini çok severdim. Koşuyolu Parkı içinde pek çok ülke ve milletlerin olduğu uçsuz bucaksız bir parktı. Sonradan biraz küçülmüş. Fakat babam bu büyük parkı çok iyi biliyordu. Onunla hiç kaybolmazdım. Babamı ilk hatırladığım o genç hallerini, kara gözlüklerini, bıyıklarını çok severdim. Ben ağlayınca pastaneden kurabiye almasını, buna da susturgaç demesini çok severdim. Babamın kucağında uyuyakalmayı çok severdim. Kendisinin konforlu bir göbeği vardı. Burada ben huzurlu ve güvende hisseder, tatlı rüyalara dalardım. Bu göbeğe "yaylı baba yatağı” adını vermiştim, umarım darılmıyordu kendisi böyle dediğim için. 


Babamın bazen çok komik, bazen de binlerce defa anlatılmaktan artık hiç komik olmayan esprilerini, espri yapmayı bu kadar sevmesini, kendi esprilerine en çok kendinin gülmesini çok severdim. 

Kendiyle işte böyle dalga geçen, muzip biriydi sevgili babacığım. Bir seferinde sevgili arkadaşım Baver babamın resmini görüp “saclarını İbrahim Bey’den almışsın, ama hepsini almışsın.” demişti. Bunu koşa koşa kendi de bir espri duayeni olan babama anlatınca, çok komik bir espri olmasının yanı sıra, alçakgönüllü ve kendiyle barışık bir insan olduğu için kahkahalara boğulmuştu İbrahim Bey.

Gerçekten bu kadar bilgiye, birikime, bunca bilgeliğe rağmen bu kadar mütevazi, cömert ve nazik biriydi. Herkese örnek olmalıydı bu. Her şey gelişmek, ilerlemek içindi. Babamın başardığı isleri düşündükçe, sonra onun insaniyetini görünce çok duygulanıyorum. Bir gün ona sormuştum “küçükken ailenin sana öğrettiği en önemli değer neydi?” diye. “Tevazu” demişti bana. Yazdım bunu hemen bir kenara. Harbi bir cocuktu İbo, gercekten de bu değere bağlı kalarak yaşadı tüm hayatını. Bu özelliğine hayran oldum hep. Bu hayranlık da bizim dostluğumuzu pekiştirdi iyice. 

Ayrıca kalpten vermeyi ne kadar çok severdi. Yeğenlerini de kendi evladı gibi severdi mesela, bunu da hep benimle onları bir arada saymasından anlardım. Derdi ki “sen de Baran da çok iyisiniz, her konuda kendinize çok güvenin.” Bu benim çok hoşuma giderdi. Gercekten bizi hiç ayırmazdı, ne güzel. Ayrıca Baran’la da Özgür’le de çok yakındı bildiğim kadarıyla. Nitekim öldüğü zaman cüzdanından sadece Özgür’ün resmi çıkmıştı. Çok duygulanıyorum onun bu ince ruhlu hallerine. Bu kadar çok kişiye babalık yaparken benim hiç eksik kalmamandan anlıyoruz ki, kendisinde çok çok sevgi varmış onun ve herkese yetmiş. Çok mutluyum babamın bu kadar sevgi dolu olmasından, ailesini, insanları, hayatı bu kadar kollamasından. İnsanın köklerine hep bağlı kalması ne güzel.


Babamla ikimiz de büyüdükçe muhabbetlerimiz de derinleşti. Ben o kadar şanslı bir kızım ki, hep akıl danıştığım babam beni her zaman çok iyi anlardı. Anlamakla da kalmaz, beni daha da yakından tanımaya çalışırdı. Bu ne kadar büyük bir sans, herkese nasip olmaz! Benim ilgilendiğim seylerle o da ilgilenir, gittiğim, gördüğüm, okuduğum, dinlediğim, izlediğim seylerle ilgilenir ve benimle tartışırdı bu konularda. Ve her zaman sorardı bana benim ne düşündüğümü. Cevabımı nep dinlerdi. Kararıma saygı duyardı. O benden kat kat iyi bildigi halde beni hiç engellemeye çalışmazdı, kendi fikrini dayatmazdı. Ben de bu ve daha pek çok sebepten dolayı ona akıl danışmayı, onun yolundan gitmeyi çok severdim. 

Bir şey daha var onun en sevdiğim, herkese bahsettiğim huylarından. Bir yazar seçip bütün kitaplarını okurdu baştan sona. Bir konuyu derinlemesine irdelemeden bırakmayan, adeta takıntı haline getiren yanını aldım biraz galiba. Almadıysam bile almayı çok isterim. Bu onu çok özel biri yapıyordu bence. Onunla sohbet etmek benzersiz bir deneyimdi. O kadar zengin, engin bir zihni vardı ki, bu kadar kitap okumasından çok, bu kadar meraklı olmasına bağlıydı bence bu. Hayata iştahı hiç bitmedi babamın. Yalnız İbocuğum’u bir konuda eleştirdim doğrusu. Bunca sene yalnız iki kadın yazar seçip okudu. Ondan yakın dostu Cemal Bey’den etkilenmemesini, kadın yazarlara daha fazla sans vermesini beklerdim. Bu konudaki kırgınlığımı her fırsatta dile getirdim ona da. Özellikle de bu iki yazardan biri olan Virginia Woolf’u (digeri Ayn Rand) kitaplarının ortasında yarım bırakmasına iyice içerlemiştim. Ama kırgınlığımız uzun sürmedi, hemen barıştık kendisiyle. Zaten en sevdiği roman da üniversite yıllarında okuduğu Latife Tekin’in “Sevgili Arsız Ölüm”üydü. Güzel bir seçim.


Diyorum ki, iyi ki birlikte Erzincan’a gitmişiz sevgili dostumla. Onunla belki son 10 yılda yaşadığım en kıymetli anılardan biriydi bu. Babamla paylaştığımız köklerimizi, yerlerimizi, insanlarımızı, değerlerimizi görmek, duymak, koklamak beni babama, geldiğim yere ve kendime yaklaştırdı doğal olarak. Orada geçirdiğimiz zamanı çok özel hatırlıyorum, o geçmişle sarıp sarmalandığımı o günkü gibi hissediyorum hala. Çok mutluyum bir kerecik de olsa gittiğimiz icin oralara. Onun memleketine sevgisi ve bağlılığı ile, babamla, babamı yetiştiren ailemle, Gemecik Köyü’yle gurur duyuyorum. Orası yeryüzünde bir cennet benim icin.


Annem’le beni son kez ziyarete geldiklerinde, ki babamı da en son kez gördüğüm seferdi bu, bir yerlerden esmiş ve Edinburg’a bir hafta sonu seyahati ayarlamıştım bizim için. Yarım yamalak bir plan yaptığımdan (plan yapmayı İbo da sevmezdi) yanlışlıkla hiçliğin ortasında bir at çiftliğinde yer bulmuşum kalmak için. Fakat hayat bize, çok kıymetli bir zaman oldugunu bilir gibi, hoş bir sürpriz yapıp mükemmel bir sabahla karşılamıştı. Kahvaltıdan sonra tertemiz, buz gibi Iskoçya kışında upuzun bir yürüyüşe çıkmıştık o yemyeşil vadide. Bu unutulmaz ortamda havadan, sudan, hayattan konuşmuştuk. Benim yine kafam karışıktı. Babama anlatmıştım tum sorularımın cevabı ondaymışçasına. Nitekim ondaydı. Her şey çözülmüştü o konuşmayla. Ona kafa karışıklıklarımı anlatmayı, onun benim kaosum içinde sakin kalmasını, hiçbir nasihat vermeden, ne yapmam gerektiğini söylemeden ama yine de, bir biçimde bana yol gösterivermesini her şeyden daha çok özlüyorum. Bazen kafalar karışıyor hayatta. Böyle zamanlarda İbrahim Gürbüz’ün tatlı gülümsemesinin gerisindeki görmüş geçirmiş dinginliğine çok ihtiyacım oluyor. Bu gibi ihtiyaclar başka türlü giderilemiyor.


Bir insan çıktığı zaman hayatımızdan, onun bizim için temsil ettiği tüm değerleri yasatacak yeni seyler, yeni olaylar ve yeni kisiler girer hayatımıza. Her ölüm geride kalanlar icin böyledir. Vallahi böyledir. Allahaşkına inanın. Hiçbir şey eksilmez hayatımızdan. Bir kızın babası nasıl değerliyse, benim babam da benim için o kadar değerliydi. O kadar ki, onun gidişiyle inanılmaz zenginleştim ben. Neler neler geldi hayatıma. Gurur duyuyorum babamın kızı olduğum için.


Nar tanem, nur tanem, bir tanem

 
 

Recent Posts

See All

BİNGÜL ATAMAN

Elif’ciğim, canım kızım, Hani filmlerde görürüz; biri masanın başına geçer, elinde kalem, masanın üzerindeki kağıda bir şeyler karalar;...

SEVGİ GÜRBÜZ

İBOCUĞUMA Canım İbocuğum, Gideli 1 yıl oldu, hasretin her geçen gün daha da artıyor. Yokluğuna nasıl dayanırım, sensiz nasıl yaşarım...

TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU

1984 sıralarında NETAŞ’da Sevgi’yi tanıdım. O benim kara günlerimde dert ortağı oldu. Daha sonra eşlerimizle de bir araya gelerek dost...

Comments


bottom of page